Burada da köyde efsane şeklinde anlatılan, her ikisi de bayır adları ile ilgili olan iki söylentiyi aktarıyorum.
Köyün doğu tarafında, Gökçeören köyü yakınlarında “Memedelen” denilen bir bayır vardır. Halk arasında yaygın olan bir söylentiye göre bu bayırın adı, burada geçen bir olaydan gelmektedir.
Anlatıldığına göre, yakın köylerden birinden olan, Ahmet ve Mehmet adlı iki çok samimi arkadaş aynı kızı severler. Kız ise iki genç arasında tercih yapmamaktadır. Gençlerin ikisine de ümit veren bu kız yüzünden bu iki samimi genç arkadaş birbirine düşman olur. Ve bu bayırda Ahmet, Mehmet’i başını kesmek sureti ile öldürür. Mehmet’in gövdesinden ayrılan başı yüksek bir tepe olan bayırdan aşağıya yuvarlanır gider.
Derler ki, o günden bugüne Mehmet’in kesik başı her ölüm yıldönümünde bir gece bayırdan bayıra yuvarlanmak bağırıp gezer. Hatta bu kesik başın ağlayışını yaşlı çobanlar kendilerinin de duyduğunu anlatıyor.
Bayırın adı da, Mehmet’in öldüğü yer olduğundan, Mehmet ölen Mehmet ölen derken değişerek sonradan “Memedelen” olmuştur. Bugün halk arasında Memedelen Bayırı olarak söylenir. Ancak bu hikayeyi bilen yaşlılar tarafından hâlâ Mehmetölen Bayırı denilmektedir.
Köy merasının güney sınırında bulunan, Darıçukuru denilen kesimde büyük bir armut ağacı vardır. (Son yıllarda kesildi) Bu armut ağacına “kanlı armut”, bundan dolayı çevresine de kanlı armutun yanı denilir.
Anlatıldığına göre, bundan yıllar önce yakın köylerden olan Gökçeören köyünden genç bir gelin, yine yakın bir köyden birisine gönlünü kaptırır. İki genç kaçarak dost hayatı yaşamaya başlarlar. Bu, gelinin kocasının ve babasının çok gücüne gider. Gelinin babasının da teşviki ile kocası gidip gelini, bulunduğu köyden zorla getirirken yolda bu armut ağacının altında keser ve ondan sonra ağaca asar. O günden beri bu ağaca kanlı armut” denilmektedir.
Başka bir söylentiye göre, genç gelini kesen, kocası değil babası, bazılarına göre de abisidir. Ve bazılarına göre gelin kesilmeden asılmıştır. Daha başka kişilerin anlattığına göre ise abisi gelini kestikten sonra daha da hıncını alamamış, parçalayarak, parçalarını bu ağacın üzerine atmıştır.
Yine bu söylentiye ilgili olarak anlatılıyor: Gelin öldürüldükten sonra annesi, günlerce gelip orada ğıt yakıp ağlamıştır. Köyden, - şimdi yaşlanıp ölmüş olan- genç bir çoban, kadının ağlayışını duyar. Kavalı ile aynı onun ağıtlarını ve ağlayışını seslendirir. Kadın, bu gencin kaval çalmasını duyar, çok hoşuna gider… Çobanı çağırıp, “oğlum gel bana da çalıver” demesine rağmen küçük çoban, onu taklit ettiği için dövecek sandığından çekinir ve gitmez. (Adı geçen çoban, köyden Kör Ali denilen birisi)
Bugün, o çobanın, kadının ağlayışını ve ağıtlarını taklit edişini kavalı ile aynen seslendiren Ahmet Avcı (Aşık Ahmet adı ile tanınır) bu söylentiyi anlatıp acıklı ezgisini kavalı ile çok güzel ve içli bir şekilde seslendirmektedir.
Tanrı tarafından nasipler dağıtılırken, sıra imama gediğinde imama “hadi senin nasibin de kulların üzerinden olsun” denilmiş. Bu yüzden imamlar eskiden halk tarafından doyurulmuş. Köylerdeki eski konak (her hanenin sıra ile birer gün köy imamının yemeğini hazırlayıp göndermesi) adeti buradan gelirmiş.