Derlediğim masalları mümkün olduğu kadar, anlatıcıların söyleyiş özelliklerine uygun olarak aktarmaya çalışacağım. Mümkün olduğu kadar diyorum, çünkü halk söyleyişindeki bütün sesleri aktarabilmenin mümkün olmadığı bilinen bir gerçektir. Teyp çalışması ile aldığım masallardan sadece anlamı ilk anda çıkarılamayacak kadar değişik olan kelimeleri kültür diline yaklaştırmaya çalıştım. Bunun dışında, masallar genellikle anlatıcıların orijinal söyleyişi ile verilmiştir.
Bi vamış bi yokmuş, Allahın kulu çokmuş. Deve tellal iken pire berber iken, ben bubamın beşini tıngır mıngır sallar iken anam yaptı sarma, tencereden ben kaptım sarmayı, anam da kaptı eline yarmayı. Ben anahtar delinden kaçtım gittim. Kaçtım kaçtım bi de dönüp baktım ki bi arpa boyu yol gitmişim…
Her neyse biz gelelim masalımıza: Vaktiyla memleketin birisinde bi adam vamış. Bi gün adamın garısı ölmüş, bi gızınnan bi olu galmış. Adam yenden evlenmiş. O kadının da vamış bi gızı. Kendi gızına çok bakamış, adamın gızına bakmazmış. Çocukla dama inemiş öküzlerin yanına, öküzlen yerini temizleme. Gene bi gün dama hayvanlara bakma indiklerinde öküzün biri dile geliyo. Çocuklara diya ki; “siz benim buynuzlamı emin”. Öküzün de buynuzlanın birisinden yâ (yağ), birisinden bal akamış. Çocukla öküzün buynuzlanı eme eme icene kîflendiklerinden karının gızanı o çocukları çekemezmiş. Çocukla da aksine çok güzel olmuşla. Tabi bunu kadın da çekemiyo. Bi gün kadın gün hamuru yapmış, üstüne bi kez yazmış hamurların kendisi de çıkmış, üstüne yatmış… İki tarafa dönüyo, adamın yanında of diyo kemiklerim kırılıyo, bak çatırtıyı duyyon mu diye. Benim kemiklerim Üsecikle Fatmacı istemedimden kırılıyo, onları azıdırsan düzelir diyo. Adam da napsın biraz avanakçaymış, öküzleri koşuyo, hadi oduna gidem diyo çocuklara. İki tane de susak koyyo arabaya, alıp bayıra gidiyo onları. Bayıra varınca, hadi siz çiçek felen toplayın, ben biraz odun kesem diyo. Susakların ikisini bi dala asmış adam, susakla yelden tak tak birbirine huramışla. Susakların sesini duyan çocukla da bubaları odun kesiya sanamışla, dalmışla gitmişle çiçek toplama. Bu sırada karanlık çöküyo, çocukla gelip bi bakıyola ortalıkta bubaları falan yok. Daldaki susakla birbirine tak tak hurup duruyola. Çocukla korkuşuyola, tabî yolu da bilmiyola. Birbirlerine sarılıp; “Tın tın öten kabacım, bizi bırakıpta giden bubacım” âlaşma başlıyo.
Sonunda çocukla düşüyola yola… Gidiyola gidiyola çok uzun bi yol gittikten sona yoruluyola. Bu sırada ice acıkmışla da, yanlarına analıklarını koydu çörekle tuzu yime oturuyola. Çöre tuza bana bana yiyola. Kalkıp tekra yola koyuluyola. Biraz ta gittikten sona üsen susamış. Tabî tuzlu çöre yidinden yanıya kızancazın içi. Ablasına, abla ben çok susadım napem? deye soruyo. Ablası da diyo ki, gülüm burladan içme. Çünkü her taraf mahlûk izleriyle doluymuş. Çocukta gayret ediyo biraz ta içmiyo. Ama biraz ta gidince, abla ben dayanamaycam diyo ve sudan içiyo. Üsencik sudan içine birden bire yarısı geyik, yarısı insan oluveriyo… Neyse bunla yenden yörüme başlıyola. Gide gide bi çeşmenin başına varıyola. Çeşmede de bi gavak vamış ki ulu mu ulu bi gavak. Kız yerde korktundan gavan üstüne çıkıyo. Bu sırada çeşmeye bi bey olu geliyo, atını sulama. At, çeşmeye bakıp bakıp geri çekilirmiş. Bi türlü yanaşmazmış su içme. Beyin olu da bu ata noluyo böle acaba demiş. Sona beyin olu çeşmeye bi bakıyo, suyun içinde gavan üstündeki kızın aksini görüyo. At orda onu görüp ondan yanaşmazmış çeşmeye. Olan bi bakıyo, çok güzel bir kız…
- İnmisin cinmisin? Orda ne işin va, insene aşşa diyo.. Kız da:
- Ne inim ne cinim. Senin gibi bi Ademoğluyum, diyo. Beyin olu o zaman in aşşa diyo. Kız gene inmiyo. Ertesi gün beyin olu, gava kestirme insan getiriyo. İşçile gavan kesmesini o gün bitirememişle. Gavak o kada kocamanmış. Hadi yarın keseriz deye o akşam bırakıp gitmişle. Onu da kızın geyik olan kardeşi geliyo o gece yalaya yalaya kesilen yeri yerine getiriya. Ertesi gün gene kesiyala gene bitiremiyala, geyik gene yalıya, gene düzeltiya… Sonunda beyin olu bakıyı kesilmicek, bunu kim indirebilcek aşşa diyo. Koca karının biri diyo ki, ben indirim. İyi o zaman diyola hadi indir bakalım. Koca karı bi sacaya alıyo, bi kazan, bi bakır, biraz da ceviz alıp çeşmeye geliyo. Şimdi sacayanı ters çevirip koyyo, kazanı da gene sacayana ters çevirip oturtuyo. Bida bakırla çeşmeden su alıp alıp dökemiş üstüne. Tabî kazan dola mı hiç dolmazmış. Sonunda kız duramamış, yukardan seslenmiş:
- Nine nine kazanı sacayanı ters çevir de ööle koy suyu, demiş.
Nine de ona:
- Gözüm görmiya kızım gel de se yapıve, demiş.
Kız da meramete gelmiş. İnmiş aşşa, sacayanı ters çevirmiş kazanı da ters çevirmiş, suyu doldurmuş, bide altını yakıvemiş. Nine gıza, kızım Allah senden razı olsun, al şu cevizleri yi de öle pin gava demiş. Ondan sona gız cevizleri kırıykana nine arkasına geciya ve etenden kazıkla yere çakıya kızın. Kız da onu ceviz kırıya sanırmış. Koca karı o sırada beyin oluna:
- Yetiş bey olu, avın gidiyo, diye barıyo. Beyin olu da yetişip gızı alıp evine götürüyo. O zaman gız diyo ki, benim bi de geyik kardeşim va, onu da alıp getir, diyo. Beyin olu onu da bulup eve alıp getiriyo. Onu da alıp gelince, kızla kırk gün kırk gece düğün yapıp evleniyola. Bi de çingene kızı hizmetçi tutuyola. Hizmetçi kız onların geçimini gördükçe kıskanırmış. Sonunda Fatmacık hamile kalıyo. Çingen kızı ona, ikimiz elbiseleri değişsek acaba ben de senin kadar güzel olur muyum ki, diyo. Fatma da elbiseleri veriyo, değişiyola. Evde de o zamanla ta ayna yokmuş, çingen kızı, hadi kuyuya gidelim de bakalım, hangimiz güzel olduk diyo. Kuyuya bakalakana çingen kızı Fatmacı kuyuya ittiriveriyo. Kendisi Fatmacın elbiseleriyle onun yerine kalıyo. Onu görenle de Fatmacık sanırlamış. Neyse bi gün geçiyo iki gün geçiyo geyik ablasını göremiyo. Geyik çocuk, ayakkabılara bakıp demiş ki bunla eniştemin pabuçları, bunla çingene kızının pabuçları hani benim ablamın pabuçları? Böle deyip gide kuyunun başına ağlamış
- Fatma abla Fatma abla çıksana kuyudan, demiş. Kız da ona nası çıkem be gülüm, demiş.
Geyik çocuk o zaman beyin olunu kuyunun yanına getiriyo. Beyin olu inanmazmış kızın kuyuda odluna. Hadi geldim seslen bakalım ablana, diyo. O da sesleniyo:
- Fatma abla Fatma abla çıksana kuyudan, deye. Kız da sesleniyo:
- Nası çıkam be gülüm, sarı saçım belimde, Süleyman’ın elimde, diyo. Kız hamileydiye kuyuda doğum yapmış.
Ondan sona beyin olu kuyuya girip suyu temizliyo ve kızla çocunu çıkarıyo. O zaman bey olu çingene kızına, bunu kum yaptı böle deye soruyo. Ama çingene kızı hiç bişecik sölemiyo. Fatmacıksa her şeyi olduu gibi anlatıyo. Bunun üstüne, beyin olu çingene kızına:
- Kırk katır mı istiyon, yoksa kırk satır mı? deye soruyo. O da:
- Kırk satırı napem? Kırk katırı alır da anamın evine giderim, diyo. Peki diyo beyin olu, kırk katırı kuyruk kuyra balıyo, çingen kızını da onların arkasına balıyo. Katırlara birer sopa hurup koşalıyola. Çingen kızı da sürüklene sürüklene parçalanıp gidiyo. Çingen kızı sürüklenirken:
- Benden akan kanlarımdan tikenli çatlı olsun diyo.
Söylenir ki yeryüzündeki bu kara çatlılar hep o kızdan akan kanlardan meydana gelmiştir. “Sevenlerin arasına kara çalı gibi girmek” deyimi de buradan gelirmiş (Anlatıcının notu)
Anlatan: AYŞE ÇETİN
Bi vamış bi yokmuş. Allahın kulu çokmuş. Zaman zaman içinde kalbur saman içinde, devele tellalken, pirele berberken, ben de demin beşini tıngır mıngır sallarken… Küvün birisinde bi sürü kız çeşmeye su doldurma gitmişle. Masal bu ya sakın hiç korkmayın, Kızla çeşmede su doldurukana, karşıdan bi ayı gelmiş. Kızla ayıyı görüncene kaçışmışla. Amma içlerinden bi tanesi kaçamamış. Adı Ummanmış. (Ummuhan) Ummanı ayı tutmuş, sırtına almış gitmiş. Kaçışan kızla gitmişle Ummanın anasına, bubasına hamer vermişle. Bunu duyan bütün küü (köy) halkı kızı arama çıkmışla. Aramışla aramışla, ayının kızı nere götürdünü bi türlü bulamımışla….
Yedi sene sona kızın agaları ava çıkmışla. Yedi senedir de hep aralamış. O sırada birden bi âlayış duymuşla. Bi de bakıyola ki sesin nerden geldiğini dinlekene, kocaman b imâra (mağara). Ayı, kızı mâraya götürmüşmüş. Neyse çocukla mâranın kapısını bulup;
- Umman Umman, sen misin, deye sesleniyola. Kız da içerden:
- Aga benim amma siz şimdi buradan gidin, ayı sizi görmesin, burda çok eşya va, götürmek için siz bi beygir getirin, demiş. Kız herhalde araba felen olursa ayı yetişir deye düşünmüş. Bu eşyala ayının ordan burdan çalıp getirdî müceverlemiş. Biraz sona ayı, mâraya gelmiş. Kız onu uzak bi yere bişe almâ yollamış. Ayı ere gittînde kızın agaları gelip müceverleri beygire (at) yüklemişle gitmişle. Tabî Ummanı da beraber götümüşle. Agalarından birisi orda kalmış bi âca (ağaca) çıkıp ayı napıcak deye gözletmiş.
Biraz sona ayı gelip bi de baka ki. Mârada sade hamur teknesiyle çocuk kalmış. Bu çocuk da ayıyla kızın çocumuş. Yarısı ayı yarısı da insanmış. Teknedeki hamur işidinden (ekşidiğinden) pıtır pıtır edemiş. Çocukta altına sıçtından, ayı bakıya bakıya,
- Umman Umman hamur pıtır pıtır, çocuk çıtır çıtır nerdesin? deye bârmış. Taa sona hamur teknesini tutmuş dışarı atmış. Çocu da bi ayâna basmış, bi de kolundan tutup ikiye ayırmışta atıvermiş. Ondan sona başlamış bi güzel insan gibi âlama. Homurdana homurdana daya dûru çıkmış gitmiş.
Anlatan: PAKİZE ÇETİN
Bir varmış bir yokmuş… Evel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire de berberken, ben dedemin beşini tıngır mıngır sallarken… Küvün birinde, dul bi kocakarıyla bi oğlu varmış. Fakir mi fakirmişle. Anası oğluna:
- Olum git bi tarafta çalış, nabıcaz biz bu fakirlikle, der süle duruymuş. Çocukta anasına:
- Ana, Allah elbet bi kolayını veri, demiş. (dermiş).
Sonunda bi gün çocuk anasının sülemesine dayanamamış; gidem be demiş. Belki iyi bi iş bulursam çalışırım bâli demiş. Bi kedileri vamış, başka bişeleri de yokmuş. Almış kendini gidekene çocuk, bakmış yolum kıyısında bi köpek yavrusu. Çocukla onu düvemiş, öldürcekle… Onu çocukların elinden kurtamış, yanına almış, gene hızlanmış. Neyse biraz taa gitmiş, bu sefer de bi yılan yavrusu denk geliya, onu da kurtarıya. Onu da yanına almış, düşmüş yola, gidiya gidiya… Sonunda, yavu ben bunlala nere gidiyom böle, birken iki, ikiyken üç oldula diye. Nerde barınırız bunlala biz, deyip dönüye geri, evine…
Çocuk eve geliya, anası olunu görünce; noldu be olum, neden geri döndün, diya. Sona bakıp yanında iki tane de hayvan, köpekle yılanı görünce; Allah Allah bunları da neden aldın geldin? Ah be olum zatan kendimize yime bişeyimiz yok. Bunlala biz nabarız? diya. Çocuk da, Allah elbet bi kolayını veri, onların da rızkını veri ana diya. Kediyle köpe bire yer, yılana da bi sepet yapıp tavan altına asıya. Bunların üçüne de yavan yaşıt bir iki sene bakıya. Sonunda bi gün yılan dile geliya: Kardeş bak senin ne güzel anan vaa, buban vaa, buban yoksa da anan va hiç olmazsa onun yanındasın. Benim de anam bubam vaa, beni oların yanına götürsen iyi olur, diya. Onları ben çok özledim, iki senedir hiç görüşmedik, hem beni merak etmişledir, diya. Peki, madem gidelim diya çocuk, nerde senin anan buban? Falan yerde deye tarif ediya yılan. Neyse çıkıyala yola, yılan önde, o arkada varıyola yılanların mârasının yanına… Mâraya varmadan yılan diya ki, beni buban çok seve. Mâraya varıyka orası bütün yılanlıktır, sana saldırma kalkala, sakın hiç korkma, ben sana hiç bişe yaptırmam diya. Yalnız bubam sana; “dile benden ne dile sen” senin kuyrundaki yüssü dilerim, de diya. O yüssük çok marifetlidir, onu yalayvadıktan sona dileklerin hep yerine gelir, diya. Peki, diya çocukta. Mâraya yaklaşınca yılanla; sssss deye kalkışıyala ayaa. Yavru yılan; durun diya duran. O beni ölümden kurtardı, ondan kimseye zarar gelmez… Ondan sona yılanla duruyala. Çoca hoşbeş felen, yer gösteriyala, oturtuyala. Ordan burdan anlatıyala kendi dillerinle. Çocâ hal hatır ediyala.
Çocuk sonunda, ee ben kâri gideem diya. Gidicen amma diya küçük yılanın bubası, sen benim olumu kurtardın, onun için, “dile benden ne dilesen” diya. Sağlını dilerim, senden başka ne dileyem, diya çocukta. Koca yılan, yoo olmaz sağlımı dilemekle, benden ille bişe dile diya. O zaman çocukta, “kuyrundaki yüssünü dilerim” diya. Yoo işte o olmaz bak, diya yılan. O zaman küçük yılan çıkıya ordan, o zaman ben de giderim kardeşimle, diya. Olmazsa buba giderim, diya. Çünkü beni ölümden o kurtardı, diya… Bubası o zaman peki diya be peki olsun, diya. Çıkarıp veriya yüssü. Çocuk alıya yüssü, “hadi Allâısmarladık”, deyip vedalaşıp ayrılıya. Az beri geliya, yüssü çırakıp bi yalıya, yemek… Çobanla mobanla vâmış oralada, çeşit çeşit yemekle gelmiş. Çok da çoban vâmış. Demek ki Koca Bey’in Konduğuna gelmiş… Ordan Kızılcık’tan, Olansa’dan, Sarıkız’dan bütün çobanla hep toplaşmış. Oturmuşla, bi yemek yiyyala. Yiyyala yiyala bitiremiyala. O kadan bolmuş. Ordan çobanla daalışıyala. Kimseye sülemiya tabî yemeklerin nerden geldîni. Küvüne geliya bu şimdi, canı bişe istedînde yüssü bi yalayya, Allaha bi dua edya… Hemen istedî oluveriya.()
O ülkede bi padişah, padişahın da güzel bi kızı vâmış. Çocuk anasına; ana bana padişahın kızını iste, demiş. Fakirmişle tabî, anası yüssü felen de bilmiya. Oğlum biz fakiriz o kızı bize verile mi hiç diya. Çocuk, yav sen git bi kere, diya. Neyse anası çekine çekine gidiya, tabi kapıdan ta geri çeviriyala. Padişah kim o deye soruya… O kadın olduunu anlayınca; “biraz ekmek veriverin de gitsin” diya. Kadın her zaman ondan bundan ekmek toplamış tabi. Eline biraz ekmek tutuşturup çeviriveriyala geri.. Kadın eve geliya, oğlu da evde merakla bekliya tabi işin ööle olcanı biliyamış ama bakalım padişah nasıl davrancak deye merak edemiş. Anası eve gelince, oğlum elime biraz ekmek verip de çevirivedile, padişahın yanıma bile çıkarmadıla, diya. Oğlu birkaç gün sona gene git diya anasına. Neyse kadın istemeye istemeye gene gidiya. Padişah bu sefer de beçiklere, biraz ekin veriverin de gitsin, diya. Biraz ekin veriveriyala hadi geri… Üçüncüye gene git diya oğlu. Kadın alıştıya kâri gene gidiya neyse. Bekçilere, bu sefer ekmekle ekinle olmayacak bu iş, ben padişahı görücem, salın beni diya. Padişah da duya onları, hadi kolverin gelsin, ne deycek bakalım, diya. Varya şimdi padişahın yanına, bööle bööle diya ben senin kızını oğluma isteme geldim Allahın emri, peygamberin kavliyle… Padişah gülüvemiş. Demiş felen yeri gül gülistanlık yapasa verim ona kızı. Kadın geliya, oğluna; felen bâçayı gül gülistanlık yapasa verim dedi, ben sana demedim mi olmaz deye? diya. Kolay ana diya, bi yalayya yüssü, o akşam ta gül gülistanlık oluya orası. Çocuk ertesi gün gene yollayya anasını. Bu sefer de sözünde durmamış padişah, demiş ki benim evden kendi evine kada altından döşeme taşı, bi de kendine altından saray yapasa o zaman verim diya. Olmaycak gibi geliya kadına, gelip çoca durumu anlatında çocuk tamam ana diya. Bi yalayya o gece yüssü, padişahın evinden kendi evine kada altından döşeme, kaaşısına da bi saray, Sabâla padişah bi bakıya şööle, altından saray sözlerini alıya. Şaşıp kalıya.. Kendi kendine: Ulen bu kül yiyen karının oğluna vercez gâlbaye kızı diya. Nası yapıya bu işi bilmem diya.
O gün gene çocun anası varıya padişaha, nası? diya. Padişah tamam diya, vedim kızı… Hemen davulla dümbelekli düün yapıyala, evleniyala. Tabii o gün bu gün deke günle geçiya. Bi gün padişahın kızı kocasına: “Sen beni nası aldın” deye soruya. Çocuk sülemiya tabii, Amma sonunda hani zaman geçince karıya sır veriliyaya. Sırını vermiş.. Demiş te bu yüssükle aldım. Böle böle oldu, böle böle yaptım da ben seni bubandaa öle aldım demiş. Hani karıla insanın şitanıya (şeytanı), şimdi kızın da bi dostu vâmış. Arap, yedi deniz aşırı… Çocuk uyuyunca kız, parmandan yüssü çıkarıya. Yüssü bi yalayya, hemen Arap dostunu çarıya: “Yedi deniz aşırı sevgilimi getir bure” diye. Arap geliya. Aldı mı bunla kendilerini hadii çekip gidiyala. Çocuk uyuyup kalıya. Yüssük gidince saray felen de yıkılmış tabii. Çocuk uyanınca bi bakıya saray da yok, karı da yok, yüssük de yok. Kalkıp acaba bu anasının bubasının evine mi gitti deye saraya varıya; geldi mi kızınız bure? Yoo gelmedi, diyala. Bi bakıya padişah, ohooo her yer her yerde… Vay anasını be bu nasıl oldu yav, diya. Çocuk uykusuz tabii oralada birkaç gün sünepe sünepe dolaşıya. Sonunda kediyle köpeni alıp denizin boyuna gidiya. Orda yatmış bi çınar ağacının altına; tabii kedi bu durumu? Hemen çıkmış ağacın tepesine. Ordan bi bakıya ki kedi, denizin öte yakasında Arapla sevgilisi gidiyala. Hemen iniya aşşa. Köpe de durumu anlatıya. Bunla hemen bir birinin üstüne pinip yedi deniz aşırı gidiyala. Varip bi karaya çıkıyala. Bu arada perişan olmuşla. Acıkmışla da tabii. Köpek diya, ben şuralada biraz kemik kırcam, çok acıktım, diya. Kedi de ben de şu ormanda avlancam biraz. Avlanırken bi bakıya ki yerde bi sıçan yuvası.. Ordan yörüyya kedi içeri. Bi de varıya ki ne göresin, içerde sıçanla düün yapıyala. Farelerin padişahının oğlu evleniyamış. Bi saldırıya kedi damat olcak sıçana. Hemen farele araya giriyala, Amman zaman nolur onu yime, damat olcak o, diyala. Kedi, olur yimem ama süleyin bakalım buradan biarapla bi kız geçti mi? Küçük bi fare, geçti diya ben gördüm. Ööleyse göster bana nere gittiklerini diya. Ben biliyom nere gittiklerini, evlerini de biliyem diya. Hemen gidip evi buluya. Bakıya Arapla sevgilisi uyuya. Yüssük yok. Acaba nerde olabilir deyya. Arabın azındaymış yüssük. Fare iyice tetkik etmiş. Gidiya bu önce yağ tabâna, sona da böber tabâna sokup kuyrunu bulaştıraya. Ordan gelip Arabun burnuna sokuya, aazını açtırmak için. Arap, burnu kaşınınca bi “öhhaaa” yapıla. Yüssük fırlayıp çıkıya. Sıçan hemen yüssü alıp kaçıya. Geliya, kediye getiriya yüssü. Arap, ore bure kaçınıya yüssük deye amma yook geçti. Kedi hemen alıya yüssü, varıya köpen yanına; diya yüssü buldum. Ulen deme, nası buldun? İşte bööle bööle oldu da buldum.
Şimdi yüssü sen götürcen, ben götürcem derke bi kavga… Sonunda anlaşıyala. Anlaşamaycakla amma kedi denizde yüzemiya. Neyse, kedi azına alıya yüssü, köpen sırtına piniya, başlıyala yüzme. Gelirke gelirke son denize geliyala. Köpek, sen denizde kediye diya: “Yüssü bana vercen, ben götürcem sayibime”, diya “yaksa atarım bak”, Yav yapma etme, senin dişlerin siirek düşürüsün sen felen diya kedi. Yoo diya, bak hiç dinemem atarım, diya. Napsın, veriya kedi. Veri vermez cumburt düşürüya denize yüssü köpek… Çıkıyala beri tarafa sayibinin yanına, amma yüssük gitmiş. Başlıyala üzülme. Sayipleri hâlâ uyuyyamış. Nabalım nabalım derke acıkmışla. Birisi oralada balık avlamışta balık artıkları vâmış. Kedi başlamış onları yime. Yirke yirke yüssük çıkmaz mı balık artıklarının arasından. “Buldum buldum” deye bârme başlıya kedi. Köpek: “Ne buldun len” diya “Yüssü buldum”. Sayipleri uyuya ta; kuyruklarını ıslıyala şimdi, birden uyandırmamak için. Su serptiriyala yüzüne. Uyanıya; - Ne o? diya. Geldik biz yav, diyala “Sen ta hep uyuyon mu?”. Kimbilir kaç gündür orda yatıya. Önce bi karnımızı doyuralım diyala. Acıkmış erif, kimbilir kaç gündür yatıyaya orda. Yüssü bi yalayya, hemen yemekle geliya. İyice bi karınlarını doyuruyala. Ondan sona “hadi gidelim kâri çocukla” diya. Gidiyala eve… Şimdi kâri yüssü yalamak icabediya. Karıyla Arabı getirmek lâzım.Yüssü bi yalayya “Arapla sevgilisinin herhalde bure gelmeleri icab diya” diya. Yalake padişahı da ora davet ediya. Hemen Arapla kız sarmaş dolaş geliyala. Çocuk, padişaha:
- Bak kızının kepazelini gör, diya. Bana kepaze diyadın, kızının kepazelini gör sen, diya.
Hemen padişah adamlarını çarıya, Arabın başını kestiriya. Kızını da iyi bi sopa attırıya, sona: “bak bunda duuru durcan gördün ne şekil ne şekil oldu diya. Bu çocuk benden fazla, diya. “Ben artık gidiyem bu ülkeden, bu saray da senin olsun, ülke de senin olsun, hepsi senin olsun” diya çoca. Alıp başını başka bi yerlere çekip gidiya. Kül yiyen karının çocu da o ülkenin padişahı oluya. Orda senelec saltanat sürüya. Onlar ermiş muradına, darısı bizlerin başına… Gökten üç elma düşmüş; biri anlatanın, biri dinleyenlerin, biri de okuyanların başına…
Anlatan CELALİ ÖZCAN
Bi vâmış bi yokmuş, evel zaman içinde kalbur saman içinde bi memlekette üç tane kardeş vâmış. Bunla çalışmak için yola çıkmışla. Yolda gidekene arkalarından bi ihtiyar yetişmiş. Çocuklara:
- Nere gidiyonuz? demiş.
- Çalışma gidiyoz, demişle.
- Beni de beraber götürün, demiş ihtiyar. Götürme istememişle iki tanesi. Küçük olana:
- Gelsin bu aga, demiş o da bizle beraber çalışır, nolcak sanki, demiş. Peki hadi gelsin bakalım, demişle. Gidiyala gidiyala, gidekene bi ekin tâlasına denk geliyala. İhtiyar diya:
- Siz bu tâlayı biçekoyun ben küve gidip sayibini bulem, paralarını alıp gelem, diya. O gene dervişmiş ihtiyar. Gidiya küve, onlara yemek getiriya her bişe getiriya. Bunla ekini çabuk bitiriyala, tabii derviş (derviş)in başlattı iş bu çubuk bitmez mi? Derviş sayibini bulmuş, yemek yiyyale, bi çuval da para getirmiş derviş, parayı tâlanın bi başına koymuş. Büük olana diya:
- Git çuvalı al gel. Gidiya büük olan bi bakıya ooo, bi çuval dolusu para. Çuvaldan dolduruya seplerini sona da:
- Yav ben getiremeycem o çuvalı çek avur o çuval, diya.
Ortancayı yolluyala, o da bi bakıya.. altın. Hemen ceplerini dolduruya. O da abisi gibi:
- Ben de getiremeycem onu, çok avur; iç inde ne vâ bilmemki, diya. Neyse kâri küçük çoca diyala sen al, gel. Küçük olan bakıya bi çuval para… Hemen çuvalın âzını şööle bi topluya elinde hemen küpürt omzuna. Cebine hiç bi tane atmadan. İyi kalpliymiş tabii.
Yola çıkmışla gene, gideke gideke, para küçük çocun omuzlarında tabii. Hep o taşıyyamış çuvalı tabii. Büük olanların cepleri dolu. Amma ihtiyarın haberi vâ onladan. Tabii devrişye bu, bilmez mi? Gideke bi bakıyala, bi leylekki ovada, o biçim. Büük olan diya ki:
- Şu leylekle koyun olsa da benim olsa, ben de başlarında çoban olsam; şurda da bi saya olsa, amma olurdu ha, diya. Devriş de – o zaman dua edelim; olursa sen kal burada bunların başında diya. Devriş dua ettikten sona olmaz mı? Bütün o ovadaki leylekle koyun, bi tane de saya o biçim. Ona diyala, “sen kal burda bunların başında. Hadi Allâısmarladık… Onla gidiyala. Gideke gideke bi çeşmeye varıyala. Çeşme de o biçim akamış. Ortanca olan: - Şu çeşmenin gurnesinin birinden şarap, birinden de rakı aksa, ben de burada bi meyhane sayibi olsam da onları satsam, demiş.
Devriş :
- Ee olur, demiş bi dua edelim bakalım, bi dua ediya derviş. Olmuş tabii. Ortanca olanı da orda bırakıyala. İhtiyar küçük olanla kalıya, parala da onlada kalıya tabii. Hadi gene hızlanıyala yola. Gideke gideke bi küve variyala. Küüde de düün vâmış. Düünde yarış yapamışla; o yarış kim kazanırsa gelini o alcakmış. Yarışı da beygirle yapamışla, birinci gelen gelin alcamış. Adetleri öleymiş o küvün de, nası adetse. Bunla ihtiyarla beraber varıyala:
- Yarışa biz de katışalım, diyala. Küülüle onlara:
- Hadi be siz nerde kazancanız yarışı, diyala. Karışırsanız te bu atla karışın… İhtiyar diya:
- Karış be delikanlı, bu atla karış, diya. At da bakımsız, çelimsiz bişemiş. Gicikli (çelimsiz) ata piniya çocuk, bi savruluyu. Devriş vâya orda, devrişin etkisinden gicikli at, sanki uçak oluya. Geciya bütün hepsini, gelini hak ediya.. Amma külü bu sefer büktürüya… Ulen diyala, dıştan gelsin de bi yabancı, gicikli bi atla birinci olsun hem de güzelim gelini alsın… Gene vermemişle. Olmazdı, olurdu felen derke gene vermiyala. Mademki sen bööle iş yapçan diyala dedeye, felen yerdeki bâyı yeşillendirsene, diyala. Dede:
- Tamam, yarın sabah o bâyı toplama gidicez, diya. Mevsimsiz zamanmışta, kış günü. Millet inanmamış, demişle, “böle şe mi olurmuş yav kış günü, demişle. Gene de sepet alıp gidenle olmuş, varıyala, bi bakıyala ki salkımla bööle bööle. Gene bâyı öle yapasa gelini alcakla, karar öleymiş. Gelini alıyala kâri, hak ediyala tabii. Celini de alıyala yanlarına ordan, hadi kendi küülerine.. Bi düün de orada yapıyala. Devriş diya, “kâri ben gidiyom, Allah seni mesut etsin”. Devriş odlunu da herkes bilmiya. “Hadi Allâısmarladık bana” diya ayrılıyala… Geçim başlıya tabii.
Aradan senele geçiya. Şimdi bi gün ihtiyar, “şu benim arkadaşları bi gezem” diya kendi kendine. Eski püskü giyiniya, devrişye bu. Önce koyuncuya varıya. Ööle orlada sümüklü sümüklü geziya. Kouncuya:
- Çok hararetliyim evlat, bana biraz ayrancık, diya. Ordan bizim koca koyuncu:
- Hadi len def ol git ordan, sana mı kazandım kaç senedir ben, diya. Devriş: “İyi canım bana kazanmadınsa nabalım” Şöle dönüya da:
- Allahım eski vaziyetine getirive bunu, diya. Bi de bakıyaki bizim koyuncu çöl ovada kalmış… Koyun moyun kalmamış. Derviş bu yana dönüp dua etti ya; şimdi büük olan iyi kâlpli olmadını gösterdi…
Dede ordan gidiya bizim serhoşa. Varıya meyhaneye düşkün bi şekilde:
- Kardeşim bana biraz şarap veri misin? diya. Ortanca olan.
- Hadi len, ben kaç seneledir sana mı çalıştım? Gitti tee erdan su iç yav, diya. Peki peki diya devriş, şöle gidiya:
- Allahım bunu da eski vaziyetine getirive, bunla taşıyamaycak bu varidatı, diya. Serhoşun meyhanesi de yıkılmış, o da çöl ovada kalakalmış…
Sıra geliya şimdi bizim küçük çoca. Ona gelirken iyice eksileni giymiş. Kapıya varınca, “mari huu” deye sesleniya, hemen gelin:
- Gel gel gel dede, içeri geç, dışarıda ekmek yinmez, gel sana ben ekmek koyem de yi, diya. Ondan sona bunu içeri alıya. Güzel üstünü, başını temizliya. Karnını da doyuruya. Kocası da yokmuş kadının evde. Doyurup salıya onu… “Hadi güle güle” dede diya. Aradan biraz geçiya, birkaç zaman sona bizim dede gene çıkıp geliya. Geliya gene, aynı muvamele yapılıya… Çocukları olmuş felen. Şimdi deneycek dede:
- Ben bu çocu yiycem, diya. Kılını da deyiştirmiş “Ee yirsen yirsin” diyala. Yalnız, “fırını yakın, ben bunu pişiripte yiycem” diya, çiğ olursa dişlerim kesmez pek benim” diya. Fırını yakıyala. Bir iki saat felen onla içerde oturuyala. Bubası felen de ordaymış. Yakıyala fırını, yanan fırının içine atıvarıyala çocu. Kapânı da kapdıp gidiyala… Karı da hiç yancak mancak deye hiç şevapmamış. Gelip onla oturuyala içeri. Diyala:
- Dede yincek yeri kalmamıştır, iyice yanmıştır, diya karı biraz geçince:
- Yirim ben onu yirim, yansa da yirim, demiş dede. Neyse biraz ta oturuyala. Dede, “hadi gidelim, karnım baya acıktı” diya. Yarıyala, bi de açıyala fırının kapısını; çocuk kocaman omuş orda askere gitçek kada olmuş… Fırının içine yansın deye atılan çocuk, Dede mâsuz atıya onu ere, onları deneyya. Çocuk ordan çıkıya, hemen dedenin elini felen öpüya. Tabii büümüş çocuk, evlencek çağa gelmiş. Neyse dede gidiya gene…
Aradan az bi zaman geçince bunla düün yapıp everiyala çocu. O çoca alınan kız iyi çıkmamış. Dede kapıya geliya, bu sefer o yeni gelin çıkıya kapıya. Dede bakıya duruma, iyi görmiya…
- Oğlum kapının eşiini değiştir, diya çoca. “Eşiini deyiştir” demekte, “karıyı deyiştir” demekmiş. Hemen deyiştiriya onu, boşamış… Yenden gene everiyala. O gelin iyi çıkıya. Devriş onlara:
- Allah size versin, demiş. Amma çocukla hiç fakirlemezmişle.
O sırada oğluna mı, kızına mı düün yapakana agaları gelmiş, küüde düün vâ deye duyunca gelmişle. Geliyala, arhoş yıkıla döküle geliya. Çocuk tanımış agalarını. Alıp geliya evlerine; diya “ben burda size bakem. Bu küvün en fakiri sizsiniz” diya. Yannız tanımıya agaları onu. Onlara bi yer ayırmış, orda bakamış. Evde duruykana başlamışla onun karısına göz dikme. Çocukta üürenince (öğrenince) bunu, baltayı alıya. Hurcak, öldürcek kardeşini. Öteki de onu öldürme kaklıya; öldürcek onu da onun karısı ona kalcakmış… Hemen o sırada baltanın sapını yakalıya bizim ihtiyar. Devrişye hemen yetişiveriya. O arada öteki de geliya. Küçük olanın oğlu da geliya. Hepsini topluya ihtiyar:
- Sen, diya nankörsün gâvur, diya. Siz ikiniz de hayırsızsınız, diya. İkisine birden:
- Siz felen zaman çalışma gidiyadınız, ben arkanızdan gittim. Bu çocuk olmasa beni götürmeycektiniz. Sizle felen yere gittik çalıştık, sana felen yerde koyun yaptık, sana da falan yerde meyhane yaptık, diya ama götüremediniz. Sen hayırsızsın, sen de hayırsızsın, diye bunlara devriş. Bunla size ders olsun, “sizi adam eden de benim, yıkan da” diya “Siz ta çok zebillik çekesiniz” deyip çekip gidiya devriş… Öbürküleri de küçük biladeri kovalıya ordan s….r ediya. “Hadi gidin de benim başıma da bela olmayın” diya. Bi da küçük çocuk, çoluk çocunla orda raat bi hayat yaşıya. Demekki iyi kâlpli olmak her zaman iyimiş, temiz kâlpli yaşamak her yerde iyimiş.
Anlatan CELALİ ÖZCAN